top of page

kentin müziği


mustafa burak sezer

yandaki tuvaletten osuruk sesleri geliyor,

ilerdeki banyodan balgam sesleri

işte bu kentin müziğidir adamım

tiksindirici darbelerle seni hırpalar

köpürerek kıyılara taşan bir deniz gibi korkutur.

kemancılar, gitarcılar, dümbelekçiler bu sesi bastırır durur

kentin müziği kirli ve iğrenç yüzünü

yağmur yağdığında gizleyemez

o yüzden insanlar yağmurlu havalarda

korkunç yalnızlıklarını da alıp iş yerlerine giderler

birbirlerini çay ve muhteşem geyiklerle oyalarlar.

büyük adamlar parlak takım elbiseleriyle

işçiler mavi ve beyaz önlükleriyle ve kadınlar

kırmızı rujlarıyla ve ağır parfümleriyle ve çorbacılar kalın defterleriyle

hep bir ağızdan kentin o şom, gevşek sakız çiğneyen paslı ağzından

birbirlerine doğru yasladıkları abartılı sesleriyle

gelirler ve giderler

taşıdıkları amorfik cüsseleriyle

bir ceplerinde düşürdükleri geçmişlerini

zımpara kağıdıyla parlattıkları

o çok gururlandıkları hayal güçleriyle

durmadan uyuyarak ve uyanarak

perdeleri açıp giyinerek hep aynı sabahı

aynı yolları geçerek

kendi suretlerinde yarattıkları biçimsiz binaların yanından

veya ötesinden

çok sevdikleri takımlarından, kadınlarından, fikirlerinden de

getirirler ve götürürler

her şeyleri birbirinin aynısı olan her şeyleriyle.

ayaklarımızın altından pis sular akıyor,

yürüdüğümüz yolların altında

yüzbinlerce gider borusunun birleştiği

kanalizasyon tünelleri

o şefsiz enstrümansız ritimsiz şarkısını kuruyor

fareleri ve karanlığı yaratan

veya korkutan çürük hünerleriyle

dökülüyorlar gittikçe çoğalan

gürleşen ve koşan ve koştukça derinleşen

ve tek vücut olan kendileriyle

kentin tıpkısı olan insana

insanın tıpkısı olan kente doğru

yaraları kabuk bağlayan

koşarak büyüyen bir çocuğun

hırçınlaşan kaprisleri gibi

gümleyerek ve toslayak

ahenksiz müziklerini yapıyorlar

altı günde

yedinci gün evlerinde oturup dinleniyorlar.

1 Kasım 2011, İstanbul

Akaltalpa, Eylül 2012

Featured Review
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page